Deprem Sonrası Markaların Sorumluluğu ve Toplumsal Bilinç

Bu Bir Uyanış Notu
23 Nisan 2025 tarihinde İstanbul derinden sallandı. Sadece binalar değil, zihnimiz de yerinden oynadı. Deprem bir anda geldi, korku, kaygı, üzüntü, çaresizlik, öfke duygularımız ardı ardına bombardımanda bıraktı bizi ve bıraktığı iz uzun sürecek. Tüm bu duyguların içinde belki de en önemli gelişim yaşadığımız farkındalık anlarıydı. Bu yazı bir uyarı değil, bir uyanış notu. Çünkü bu deprem sadece fay hattını değil, toplumsal bilincimizi de tetikledi.
Sarsıntıdan Sonra Gelen Sorular
Hepimizin içinde aynı anda farklı sorular beliriverdi: Şehirde kalmalı mıyım? Uzaktan çalışmak mümkün mü? Deprem çantam hazır mı? Sevdiklerimle yeterince yakınım, peki bu yeterli mi? Çünkü bu artık sadece fiziksel değil, zihinsel bir güncelleme. Ve bu güncelleme bireysel olduğu kadar toplumsal da. Sadece hükûmetin değil, şirketlerin, markaların, yöneticilerin de artık bir sarsıntı sonrası refleksleri olmalı. Afet planınız var mı? Çalışanlarınızı ne kadar tanıyorsunuz? Onların korkularına, kaygılarına alan açıyor musunuz? Politikalarınız sadece prosedür mü, yoksa empati odaklı ve insani mi?
Topluma Yakın, Tüketiciye Değil İnsan Olarak Bakan Markalar
Bugünün şirketleri sadece kâr odaklı değil, anlam odaklı da olmalı. Çünkü insanlar artık sadece alışveriş yapmıyor. İnsanlar artık, markaların yanında mı, uzakta mı durduğuna bakıyor. Bencil ve sadece kendisinden bahseden marka dillerinden uzaklaşıyor tüketici. Toplum dikkate alınmak, görülmek ve güvenmek istiyor. Erişilebilir bilgiye, pratik çözümlere ve en önemlisi güven veren markalara ihtiyaç duyuyor. Kimin reklam yaptığı değil, kimin yan yana durduğu konuşuluyor.
Deprem Çantası Artık Bir Simge
Ve evet, çantaya dönersek. Deprem çantaları artık yalnızca su, düdük ve bandajdan ibaret değil. O çanta, bireysel sorumluluğumuzun simgesi. Bizi bekleyen belirsizlik karşısında, “ben düşündüm, hazırlandım” deme biçimimizin yansıması. Aynı refleksi markalardan da bekliyoruz. Çünkü bir toplum sadece bireyleriyle değil, kurumlarıyla da iyileşir.
Sadece Deprem Değil: Şimdi Ne Yapacağız?
Etik, içgörü ve insana saygı gibi değerler artık iletişimin yan unsurları değil, markaların yeni üçgeni. Sadece satmak, artık kimseyi ikna etmiyor. Markalar sadece ürün ya da hizmet üretmez. Güven üretir. Dayanışma üretir. Umut üretir. Ve eğer bu üretimi gerçekten yapıyorsa, satış zaten gelir. Etki zaten yaratılır. Bazı markalar bu yolda yürümeye başladı bile. Kimi afet anında sessizce destek verdi. Kimi çalışanlarına psikolojik destek sağladı. Kimi afete hazırlık rehberi sundu. Peki ya siz? Sizin markanız bu sürecin neresinde duruyor? Konu sadece deprem değil. Konu: Şimdi ne yapacağız?