Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Anksiyete ve Markalar: 2025’te Limited Edition Psikolojisi

Pazarlama, Anksiyete ve Varoluşun Satın Alınabilir Hali

“5 adımda sana kim olduğunu söylüyorum” gibisinden bir içeriğe tıkladıysan, muhtemelen şu an güvende hissetmeye ihtiyacın var. Anksiyete her yerde!
Merak etme, yalnız değilsin.

Çünkü zaten şu sıralar kim rahat ve güvende hissediyor ki?
2025 yılı itibariyle, dünya tam anlamıyla kaostan beslenen bir alev topuna döndü.

Ekonomik çöküşler, iklim krizleri, savaşlar, yapay zekânın işimizi elimizden alma tehdidi, eğitim sistemlerinin gelecek garantisi sunamaması… Liste uzayıp gidiyor.

Ve tüm bu dışsal krizler, içsel bir krize dönüşüyor:
varoluşsal anksiyete.

Peki Neden?

Gelecek hakkında bu kadar bilinmez varken, haliyle bireyler şu soruları sormaya başlıyor:
“Ben kimim?”, “Ne işe yarıyorum?”, “Nereye aitim?”
Ve tahmin et, pazarlama dünyası bu krizden feci kar ediyor.

Pazarlama, Anksiyeteyi Nasıl Paketler?

Uzun zamandır markalar yalnızca ürün satmıyor demiştik.
Dahası, “sakinlik”, “anlam”, “bağlılık”, “aidiyet” satıyordu hani.

Bir serum sadece cildi değil, kaygılı düşüncelerini onaracağı vaadiyle satılıyor.
Mesela, IKEA bir koltuk satarken “güvende hisset” der.
Netflix sana “başka bir hayat mümkün” hissiyle bir dizi önerir. (uyku saatini de ertelersin değil mi?)
Starbucks fincanındaki isim, senin “var olduğunu” doğruluyor.
(Cidden varmışım! Bak adım yazıyor.)

Sosyal Maskeler Yetmediğinde: Paketlenmiş Benlikler

Bugün kendini tanımlamak için artık CV yetmiyor. (bunun ortaçağ versiyonu var, kendime not alıyorum!)
Özellikle Z kuşağı, kim olduğunu göstermek için aldığı bir limited edition parçayı Instagram yada TikTok’ta paylaşma zorunluluğu hissediyor.

Çünkü o kıyafet,
“Ben sıradan değilim,”
diyor.

Tüketim, bir tür kendini inşa biçimine dönüştü bile.
Ve bu durum, yalnızca bireysel değil, sistemik bir refleks.

Varoluşsal Korkuların Tetiklediği Satın Alma Davranışı

Anksiyete ne zaman devreye giriyor, pazarlama nasıl devreye alınıyor?
Hadi örneklerle bakalım:

  • “Ya hiçbir yere ait değilsem?” korkusu
    → Topluluk hissi vadeden markalara yönlendirir.
  • “Ya gelecek yoksa?” korkusu
    → Mindfulness ve wellness ürünlerine ilgiyi artırır.
  • “Ya unutulursam?” korkusu
    → Sosyal medyada görünürlük ve marka etkileşimiyle bastırılır.
  • “Ya başarısız olursam?” korkusu
    → Online eğitimler, kariyer koçları, dijital gelişim paketleriyle giderilir.

Bir başka deyişle, sadece alışveriş yapmıyoruz.
Bu, modern çağın “ben buradayım” çığlığının sadece bu alandaki yankısı.

Peki Ne Yapmalı?

İşin kötüsü şu:
Gerçek “ben” arayışı, çoğu zaman başka bir markaya benzeme tuzağına dönüşüyor.

Yani kimliğimizi ararken, başka bir markanın reklam stratejisine dönüşüyoruz.
Anksiyete sarmalı içinde, rahatlama peşinde, günü bitirme ümidiyle bir başka paket daha açıyoruz.

Üzerinde şu yazıyorsa, ok:
“Gerçek ben.”

Ama içinden, hep aynı pazarlama dili çıkıyor.
Çünkü gerçeklik bize iyi bir kampanya fikrinden ibaretmiş gibi sunulur.

Sonuç:

Tüketim davranışları artık bireyin psikolojisinin değil, psikopatolojisinin izdüşümüdür.
Bu yazı sana ne alacağını söylemez.
Ama neden aldığını düşündürür, hatırlatır.